Anasayfa , AVRUPA , Meydan Okuyoruz; ATİK’i “Böldürtmeyeceğiz” İddiasından Gelinen Nokta: “ATİK İradesini Tanımıyoruz!”

Meydan Okuyoruz; ATİK’i “Böldürtmeyeceğiz” İddiasından Gelinen Nokta: “ATİK İradesini Tanımıyoruz!”

Emperyalist-kapitalist sistemin insanlık üzerinde uyguladığı her türlü vahşetin yoğunlaştığı tarihsel bir süreçten geçmekteyiz. Dünya’nın her köşesinde savaş, ölüm, sakatlanma, göç, yoksulluk ve doğayı tahrip eden emperyalist politikalar ve saldırganlık zirve yapmış durumda. Bu durum ezilenler için her geçen gün daha tehlikeli bir hal almaya devam ediyor. İşçi sınıfı ve emekçilere yönelik başta örgütlenme olmak üzere temel hak gaspları, kölece çalışma koşulları, işsizlik ve yoksulluğun yanı sıra, cinsiyet ayrımcı politikalarla toplumsal yaşamın her alanında kadınları yok sayarak kadın katliamlarının meşrulaştırıldığı, gençliğin eğitim hakkının talan edilerek geleceksizliğe sürüklendiği bir toplumsal gerçeklikle karşı karşıyayız. Diğer taraftan emperyalist politikaların neden olduğu, doğanın kirlenme ve tahribat boyutları önlenemez bir noktaya doğru hızlıca ilerlemektedir. Doğal dokunun acımasızca bozulması, çevrenin yağmalanması ile ortaya çıkan doğa olayları, korkunç bir kitle katliamına dönüşmüş durumda. Emperyalistlerin acımasız kâr hırsının neden olduğu doğa felaketleri, her yıl artarak yüz binlerce insanın hayatına mal olmaya devam ederken, milyarlarca maddi kayıplara da yol açmaktadır. Şüphesiz yaşanan bu vahşetin faturalarını her zaman olduğu gibi yoksul ve ezilenler ödemektedir.

Gelinen aşamada emperyalist-kapitalist sistem ideolojik ve politik saldırılarını her türlü araç ve yöntemi kullanarak yoğunlaştırmış, insanları kendi emeğine ve toplumsal sorunlara yabancılaşmada doruk noktaya taşımıştır. Tüm ilişkiler meta ilişkisi haline getirilirken, duygular ve vicdanlar bile pazara sürülerek alınıp satılabilmektedir. Kapitalist meta ilişkisi, gittiği her yerde eski toplumsal sisteme ait olan sosyal yaşamı yıkar, yeniden yapılandırarak kendisine hizmet edecek bir şekle koyar. Böylece kendi ideolojisine uygun siyasal – sosyal-kültürel şekillenişle toplumsal bir çürüme yaratır.

Kapitalizm ürettiği sömürü politikaları, militarizm ve gelişen teknoloji sayesinde kendini sürekli yenilerken, bu sistemin devamlılığını sağlayacak uygun insan tipi yetiştirmeyi de bir zorunluluk olarak görür. Egemen sistem toplumun sosyal çevre anlayışını, yaşam tarzını, alışkanlıklarını kendi ihtiyaçları doğrultusunda yarattığı algı operasyonlarıyla yeniden dizayn ederek bilinç yitimine uğratır. Kapitalist sistemin göbeğinde yaşayan tüm anti-emperyalist ve devrimciler de bu saldırıların dışında değildir. Burjuva ideolojisinin, kültürünün yaratmış olduğu bu çürümüşlüğün tek panzehiri proleterya ideolojisi ve kültürüdür. Bu doğrultuda bilinçlenme noktasında yapacağımız her ciddi çalışma, bizi burjuvaziye karşı donanımlı hale getirirken, bu çalışmayı küçümseyerek es geçmemiz bizlerde bir kırılma ve erozyona yol açacaktır.

ATİK Genel Konseyi ve bileşenleri olarak, yaşadığımız coğrafyadaki saldırıların boyutlarının, ciddiyetinin bilincinde olma ve bu noktada gelecek saldırılara karşı bir dalga kıran oluşturmak için ciddi bir çaba içerisinde olmamız elzemdir. Burjuva ideolojinin, kültürünün bizlerde yaratığı tahribatı, acı da olsa bugün yaşayarak görüyoruz. Bugün ATİK ve bileşenlerine yönelik eleştiri adı altında sıralanmaya çalışılan, gerçeklikten uzak,  hakaret dolu söylem ve kelimeler burjuva ideolojisinin bir izdüşümüdür.

Daha sekiz ay önce çok imzalı bir açıklama ile “ATİK’i böldürtmeyeceğiz” diyen iddia sahiplerinin, çok kısa bir süre diliminde “ATİK iradesini tanımıyoruz”a gelmeleri, 2 Ocak tarihli yazılarında ise; gerçeği yansıtmayan, çarpıtılmış bir dizi gerekçeleri sıralayıp, arkasından da; “Sizin kararlarınız ve perspektifiniz bizim nezdimizde artık yok hükmündedir” söylemine bürünmesi, politik tutarsızlığın ve tüzüksel/örgütsel suçlarının üstünü örtme telaşının  bir dışa vurumudur. “İktidar bende değilse herşeyin canı cehenneme” hırsı ile hareket eden arkadaşlar, 24. Kongre’nin  yüzde seksen delege oyu ile seçilen ATİK 24. Genel Konseyini, kendi dar grupçu çıkarlarına uygun bir politik yönelimde olmadığı için tanımama mantığı ile, her türlü saldırının yanı sıra, mağduriyet politikaları ile kendilerini meşrulaştırmaya çalışmaktalar.

ATİK 23. Kongresi öncesinde aylık periyotlarla çıkarılan Mücadele Gazetesi’nin tasfiye edilmesi ile icraatlarına başlayan tasfiyeciler, ATİK 23. Kongresinde bu saldırılarını doruk noktaya çıkarttılar. Daha önceden hazırlanan planlı bir çalışma ile, ATİK 23. Dönem yönetimini bir bütün olarak tasfiye ederek, kendi tasfiyeci anlayışlarına uygun bir yönetim oluşturdular.

ATİK 23. Kongre delegelerinin onayladığı, ATİK 23. Genel Konseyin yönelimini belirleyen siyasi perspektifi iki yıl boyunca rafa kaldırarak, delegelerin iradesini yok sayan dönemin Genel Konseyi’nin en başarılı icraatı, ATİK’i bölmek için yaptığı çalışmalar olmuştur. ATİK’in siyasal gündemlerini pratiğe uygulama yerine, tasfiyeci anlayışın verdiği görevlerin peşinde koşarak, delegelerin onlara vermiş olduğu iradeyi kendi grup çıkarlarına heba etmişlerdir.

Dolayısıyla, Mücadele Gazetesi’nin tasfiyesiyle başlayan iç mücadele, 23. Dönemde de devam etmiş, üç yıl boyunca sorunların içte tartışılarak çözümlenmesi için verilen çaba, her defasında tasfiye duvarına çarpmış ve sonuçta 24. Kongre’de patlak vermiştir. ATİK 24. Kongre delegeleri 23.dönem Genel Konseyin bu tasfiyeci icraatlarını ezici çoğunlukla ret ederek, tasfiyeci yönelime dur demiştir.

Bugün ise gelinen aşamada 2 Ocak tarihli yazıda, eşine az rastlanır bir pişkinlikle, gerçek dışı/çarpıtılmış  gerekçelerle, 24. Dönem ATİK Genel Konseyi’ni tasfiyeci ilan ederek, kendi tasfiyeciliklerinin üstünü örtmeye çalışmaktalar.

24. Kongre’de, 23. dönemin ret edilen siyasi perspektifin, faaliyet ve mali raporların nedenlerini sorgulamayanlar, gündemimizde olmayan meselelerle uğraşmaktan kurtulamayacaklardır. Bu arkadaşların yaptığı her açıklamada dillerine persenk ettikleri “retçi” söylemini, sürekli tekrarlamaları yerine, geriye dönüp yüzde seksen delegenin karşı çıktığı icraatlarını sorgulamaları gerekmektedir. ATİK 24. Kongresinde yaşanan durumun bir sonuç olduğunu artık anlamanızı tavsiye ederiz. Sonuçları sorgulamak ve tepki duymak yerine, içinde bulunduğunuz zaaflı duruşunuzu kabullenerek, bu sonuca yol açan neden ve niçinleri inceleyip açığa çıkardığınızda tasfiyeci anlayışınızla yüzleşmiş olacaksınız.

ATİK 24. Kongresinde bir alanın delegeleri, Özgür Gelecek gazetesinin merkezi bürosunun işgal edilip içeridekilere şiddet uygulanmasını kınayan bir önerge vermişti.  Önerge hakkında lehte ve aleyhte görüşler belirtildikten sonra delegelerin onayına sunulmuş, kendilerinin de katıldığı oylamada, delegelerin ezici çoğunluğu önergeyi kabul etmiştir. Önergenin kabulünden hemen sonra söz hakkı alan bu arkadaşlar, “onaylanan önerge geri çekilmediği takdirde kongreyi terk edeceklerini” belirterek, pazarlık yapmak istemiştirler. Önergeyi veren arkadaşlar, “böyle bir pazarlık tartışması yürütmeyeceklerini, devrimci bir gazeteye yönelik uygulanan şiddeti herkesin kınaması gerektiğini” ifade ettiler. Önerge geri çekilmediği için, arkadaşlar kongreyi terk etmiştirler..

Kongreden birkaç gün sonra birbirleriyle hiyareşik olarak örgütsel bağı olmayan çok imzalı bir açıklama ile önceden yaptıkları hizip çalışmalarını kamuoyuna deklare ederek tescillemişlerdir. Yapılan bahsi geçen açıklamada bir çok şey tahrifata uğratılarak gerçek olmayan söylem ve niyet okumaları ile değerlendirmeler yapılarak, ATİK’e yönelik tasfiyeci politikaların delegeler tarafından mahkum edilmesinin üstü kapatılmaya çalışılmıştır. (bkz.. “ATİK’i Böldürmeyeceğiz” açıklaması)

Kongre sonrası ATİK Genel Konseyi birinci toplantısını gerçekleştirmiş ve sonuçlarını bölgelere göndermiştir. Bölgelere ulaştırılan toplantı sonuçları, işleyiş gereği her kurum tarafından alandaki bileşenlerle tartışılıp  değerlendirilerek, eleştiri ve öneriler, bağlı olduğu kurum üzerinden ATİK Konseyi’ne gönderilir. ATİK Konseyi gelen bu eleştiri ve önerileri değerlendirmeye tabi tutarak cevap olmaya çalışır.

Çok “ilkeli” olan arkadaşlarımız tarafından bu hiyerarşik işleyiş atlanarak yine çok imzalı bir açıklama ile cevap verilmiştir. Oysa toplantı sonuçlarını her dernek kendi üyeleri ile tartışarak bağlı olduğu federasyona rapor eder. Kadın ve Gençlik Ülke komiteleri de aynı şekilde toplantı sonuçlarını tartışır eleştiri ve önerilerini bir rapor haline getirerek bağlı oldukları Merkezi Yönetim Kuruluna iletirler. Merkezi Yönetim Kurulları da aynı yöntemi uygulayarak çıkan sonuçları ATİK Genel Konseyi’ne bir rapor olarak iletirler. Oysa bu arkadaşlar yaptıkları değerlendirmenin altına birbirleri ile örgütsel bağı olmayan imzalar atarak, ayrı bir hizip örgütlenmesi içinde olduklarını ikinci defa ilan etmede bir sakınca görmemişlerdir. “İdeolojik mücadele”, “muhalefet etme” adı altında, hakaret, karalama, teşhir ve mesnetsiz suçlamalardan ibaret olan bu yazıya; ATİK 2. toplantı sonuçlarında cevap verildiği için üzerinde durmayarak geçiyoruz… (bkz.. “24. ATİK Konseyinin 1. toplantısında kongre  değerlendirmesinden döktürdüğü inciler!”)

Örgütsel işleyişi ayaklar altına alan ve bir hizip çalışması olan bu girişime rağmen, söz konusu olan ATİK 24. Dönem Genel Konseyi’nin 2. Toplantı sonuçlarını birlikte tartışarak eleştiri ve önerileri almak için, ATİGF ve İTİF Yönetim Kurullarına yönelik Konsey’in toplantı talepleri, geçiştirmeci bir tavırla her seferinde boşa çıkarılmıştır.

Verilen tarih için “uygun değiliz… ileriki tarihlere..” vb. söylemlerle Konsey’in toplantı talebi geçiştirilmiştir. Ancak bu çabaları baltalayanlar kendileri değilmiş gibi, yine 2 Ocak tarihli bol imzalı yazıda, “Genel Konsey’in sorunların çözümü için hiçbir çaba harcamadığını” söyleyebilmekteler. ATİK 24. Kongresinde Avusturya ve İsviçre’den Konseye seçilen temsilcileri tanımayarak ret ettiklerini, “atama”, “kayyum” adlandırmalarıyla, ATİK Konseyi’ne yönelik yazdıkları yazıların tamamında  tekrar tekrar beyan etmişlerdir.

24. Kongre iradesinin seçtiği, Konsey içindeki Avusturya ve İsviçre temsilcilerimizi tanımadıklarını ve tanımayacaklarını, Eylül ayında gerçekleştirilen genişletilmiş ATİK toplantısında da çok somut olarak tekrar tekrar dile getirmişlerdir. Bu toplantıda arkadaşlara, “örgütsel işleyişin ayaklar altına alındığının, 24. Kongre kararlarını tanımayarak tüzük ihlalinin yapıldığının belgesi olan söz konusu bol imzalı ilk yazıyı, özeleştiri ile birlikte geri çekmeleri  gerektiği” önerisi yapıldıysa da, arkadaşlar öneriyi ret ederek, “o yazıda yazılanların siyasal eleştirileri ve düşünceleri olduğunu ve geri çekmeyeceklerini” net bir şekilde belirtmiştirler. 2 Ocak tarihli yazıda ise, bu uyarıyı birçok konuda olduğu gibi yine çarpıtarak “tehdit” olarak yansıtmıştırlar.

En son söz konusu toplantıda, kullanılan dil, üslup ve  yöntemlere ilişkin ortaya konulan tüm eleştiri ve önerileri dikkate almayarak, sonraki süreçte de kendi hata ve işledikleri örgütsel suçları örtbas etmek için yanıltıcı ve meşrutiyet zemini olmayan “zorunlu” açıklamaları peş peşe sıralamaya devam etmekte sakınca görmemişlerdir.

En son Linz derneğinin hukuksuz genel kurulunda saldırgan ve sekter uygulamaları örtbas etmek için peş peşe kamuoyuna yönelik yapılan açıklamalar, ATİGF Yönetim Kurulu, Avusturya Yeni Kadın ÜKK  ve 2 Ocak tarihli bol imzalı açıklamalar, tahammül sınırlarını aşan içeriklerle dolu. Kin ve nefret tohumları serpiştiren, itham dolu asılsız suçlamalarla muhatap edilmek isteniyoruz. Bugüne kadar ATİK Genel Konseyi bu mesele de dahil olmak üzere kamuoyuna yönelik hiçbir açıklama yapmadığı halde, Konseyimize ve bağlı kurumlarımıza yönelik yapılan mesnetsiz suçlamalar ve ithamlarla dolu tüm açıklamaları bir ibret belgesi niteliğindedir. Linz derneği meselesinde tavrınızı sorgulamak ilk önce size düşer. Eğer amacınız bir bardak suda fırtına koparmak değil ise, Linz’de yapılan hukuksuz kongre akşamı veya ertesi gün Linz Umut Kültür Merkezi imzalı, gelişmelerle ilgili iki ayrı açıklamayı, ATİK Konseyi ile hiç ilişkilenmeden, hemen 24. Kongre sonrası oluşturduğunuz internet sitesinde yayımladınız ve bu yazıyı Federasyon Yönetim Kurulu üyeleriniz paylaştı. Bundan dolayıdır ki; bu açıklamaya cevap olarak bir hafta sonra Linz derneğinin bir kısım üyelerinin yaptıkları açıklamanın ATİK sitesinde yayımlanmasını sorgulayacak durumda değilsiniz. Linz UKM, ATİGF’e bağlı bir dernek olduğuna göre, ATİK ile örgütsel bir bağı olduğunu bilmek durumundasınız. ATİGF kendisinin ATİK’e bağlı bir federasyon olduğunu unuttuğu için, Linz UKM’nin kongre döneminde kendisine, dolayısıyla ATİK’e bağlı bir dernek olduğunu unutmuş gibi görünmekte… Bu hizip çalışması olmuyormu?

Gerek ATİGF’in son açıklaması, gerekse de kamuoyuna yönelik bol imzalı  son açıklamada “muhalefet” ve “eleştiri“ adı altında dile getirdikleri birçok konu yukarıda da belirttiğimiz gibi, gerçeklikle bir alakası olmadığı için cevap vermeyi gerekli görmüyoruz. Ancak açıklık getirmek istediğimiz bir nokta var… Bize yönelik kullanılan içerikten yoksun söylemlerle yapılmaya çalışılan kitlemiz üzerinde bir algı operasyonu yaratmaktır. Yukarıda somut söylemlerle ortaya koyduğumuz pratikler kimin hizipçi olduğunu açığa çıkarmaktadır. Bize yönelik “tasfiyeci” belirlemesini ise, kendi gerçekliklerini gizlemek için ortaya atmışlardır. Kurumumuz içinde tasfiyeciliğin ne zaman ve nasıl başlatıldığını yazının içerisinde kısmen vurgu yaptık. Bir iki noktayı daha açarak devam edelim.

Tasfiyecilik esas mücadele araçları ve biçimlerinin yerine başkalarını, tali olanları geçirmek ama bunu gizlemek için de türlü atraksiyonlar yapmaktır. 23. Kongrede Yönetime getirilen Genel Konsey, ATİK’in siyasal gündemini hasıraltı ederek tasfiye çalışmalarına devam etmiş, iki yıl boyunca kendi grupçu çalışmalarına ağırlık vererek hizip örgütlenmesinin alt yapısını oluşturmuşturlar. Bu duruma karşı rahatsızlığını dile getiren çoğunluklu kitlesine karşı ise tamamen kulaklarını kapatmışlar, alttan gelen itirazları çeşitli oyunlarla törpüleyerek, kendi bildiklerini okumaya devam etmiştirler…  Basın – Yayın Konferansı ve sonrasında yaşananlar bunun en açık örneğidir.

Devam edersek, bu arkadaşlar yaptıkları her açıklamada ATİK’in programını sivil toplumcu olarak lanse etmekteler. Ayrıca ATİK program tartışmalarında güya bizlerin, “ısrarla burjuva demokratlığı, kendi meşruluğu ile değil egemenlerin sınırları ile mücadele vermeyi” savunduğumuzu dile getirmekteler. Birincisi, sivil toplum eleştirileri getirilirken somut bir söylem ortada yoktur, yine böyle bir algı yaratma peşindeler. Eğer 24. Genel Konsey’in sekiz aylık süre içerisinde aldığı kararlara ve pratiğine bakılırsa, bu eleştirinin boşa düştüğünü kendileri de görecektir. Mevcut Konsey bu arkadaşlarımızın dile getirdiği gibi  “sivil toplum” anlayışıyla hareket etseydi, emin olun ki Alman devletinin saldırılarına bu kadar maruz kalmazdı. G20 Zirvesi karşıtı gösterilerde; başta YDG olmak üzere, kitlemizin duruşu ve direnişi katılan birçok kuruma örnek teşkil etmiş, hatta andaki gelişmelerde önderlik edilmiştir. Faşist Türk devleti ile Alman emperyalistlerin saldırılarına karşı 4 Kasım Düsseldorf yürüyüşündeki duruşumuz, yine başta Almanya olmak üzere bir çok ülkede ırkçı gösterilere karşı organize edilen sokak eylemlerinde yer almamız, anti-emperyalist, anti-faşist çizgide ısrarımızın somut pratiğidir. Almanya’daki federal parlamento seçimlerinde, yerli devrimci örgütlerle ve demokratik göçmen kuruluşlarıyla oluşturduğu seçim inisiyatif bunun somut örneğidir.

Yoksa iş yeri ve sendikal çalışmalara kaldığımız yerden devam etmemiz mi sizi bu tespite götürdü. Ne zamandan beri işçi sınıfı içerisinde temel hak ve örgütlenme mücadelesi sivil toplumcu anlayış oldu? Sanırız, bizleri sarı sendikalarla karıştırıyor arkadaşlar. Bu perspektifin, 23. Kongrede tartışılarak kabul edilmesine sizlerde onay verdiniz, unuttunuz mu?  O zaman böylesi eleştirileriniz yoktu. Ne zaman ki 23. Kongrede Konsey tasfiyeci anlayışın eline geçti, mederi iftarımız dediğimiz ATİK’i sivil toplumcu ilan ettiniz. İşte tek başına bu durum bile DKÖ’leri nasıl iğdiş ettiğinizin somut örneğidir. Kendinizi inkâr etmekle işe başladığınızda, kafanızı duvara toslamaktan kurtaramazsınız.

İkincisi ise; ATİK program tartışmasında, gerek bölgelerde, gerekse de ATİK Kongresinde sizin dile getirdiğiniz şekilde bir tartışma olmamış, burjuva demokratlığını savunanlar da çıkmamıştır. Bizce 23. Kongrede takıldığınız nokta; program tartışmalarında değiştirilen; “ATİK anti emperyalist, anti faşist politik çizgiye sahip, devrimci kitle örgütüdür” yerine, “ATİK anti emperyalist, anti faşist politik çizgiye sahip, demokratik kitle örgütüdür” noktası olmasın mı? Ancak hatırlarsınız ki; Program Kongresinde bu konu üzerine de çok ısrarcı eleştiriler gelmemiştir ve bu madde delegelerin ezici çoğunluğundan onay almıştır. Bilmenizi isteriz ki; ATİK bir devrimci, yada komünist örgüt değil, devrimci ve komünistlerin içerisinde çalıştığı anti faşist, anti emperyalist demokratik kitle örgütüdür. İşte tasfiyecilerin kabul edemediği nokta burasıdır. Bu anlayışınızı da satır aralarına sokuşturulan kelimelerle  değil de, açık bir şekilde savunmanızı salık veririz.

Konuyu toparlayalım; ATİGF’in son açıklamasında, Linz UKM’nin kongresinin örgütlenme yöntemine getirilen eleştirilere ilişkin, “değil ATİGF bünyesinde, tüm Denetim Kurullarının, yönetim kurullarını görevden alma yetkisi var” deniliyor. Biz de şu hatırlatmayı yapıp geçiyoruz. En yüksek organ ATİK Denetim Kurulu’nun görevleri arasında, yönetimi görevden alma yetkisi yoktur. Denetim Kurulu’nun denetleme, gözlemlerini rapor etme ve uyarma yetkileri vardır ancak görevden alma yetkisi yoktur. (Bkz… ATİK tüzüğü madde 18). Arkadaşlara önerimiz yukarıda dile getirdiğimiz eleştirilerimizi dikkate alarak, gittikleri bu yanlış yoldan bir an önce geri dönerek doğru bir yönelime girmeleridir.

Son bol imzalı açıklamada yer alan birkaç noktaya daha değinip geçmek istiyoruz.

Bu yazıda arkadaşlar; “Kitle örgütlerinin, farklı düşünen, farklı bakan, farklı siyasi görüşlere sahip geniş kitlelerin bir arada asgari mücadele zemininde birleştiren karakterini anlamıyorsunuz” diye serzenişte bulunmuşlar. Ancak; arkadaşlar; bir örgütü örgüt yapan kıstasın, ilkeleri temelinde iç disiplin ve örgütsel bütünlük olduğunu unutuyorlar anlaşılan. Dolayısıyla 24. Kongreden bu yana arkadaşlar hangi ATİK çalışmasını yürüttüklerini iddia edebilirler ki; “asgari mücadele zemininde birleştiren karakteri” anlamamakla bizi tenkit edebiliyorlar.

Arkadaşların burada “iç tartışma” anlayışlarında da sanırsak bir  problem var. Çünkü her fırsatta  yaşanan olumsuzlukları iç tartışmalarla gerekçelendirmekteler. Bahsi geçen yazıda da “Tüzük ve işleyiş, iç tartışmaları gerekçe göstererek dondurun, atın, görevden alın diye bir yetki size vermedi.” diyerek, bir yandan tüzüklerimizin üyelik kıstaslarının üzerinden atlamışlar, bir yandan da yine mağdurları oynamışlar… Oysa örgütsel yaşamda/mücadelede “iç tartışma” denilen olgu, gerçekten örgütün/kurumun kendi içinde yürüttüğü tartışmalardır. Kamuoyu nezdinde yürütülen tartışmalar ise artık iç tartışma olmaktan çıkmış, dışa açılmıştır. Ve kamuya yönelik bu açıklamalar, örgütün bütünlüğünü dinamitler hale gelmişse, disiplinsizlik, kural tanımazlık diz boyu olmuşsa, örgütü örgüt yapan en önemli özellikler ayaklar altına alınmış demektir. Ardı ardına yaptığınız açıklamalara bir dönüp bakmanızı tavsiye ederiz. Gerçekten bunlar iç tartışmalar mıdır, yoksa örgütün bütünlüğünü, ilkelerini  dinamitlemeye çalışılan girişimler midir? Bu gidişata dur demek ise, dünyanın neresinde, hangi coğrafyasının sınıf mücadelesinde, “diktatörlük” olarak kabul görmüştür?  Ciddi bir kavram kargaşası yaşadığınız açık…

Dolayısıyla şimdiye kadar sabır ve sebatla sürdürülen ikna çabalarımız, iç hukuk yolunu sonuna kadar işletme anlayışımız, gelinen aşamada bu arkadaşlar tarafından ters yüz edilmiştir. ATİK 24. Genel Konseyi’nin göreve geldiği günden bugüne kadar ATİK kararlarına hiç bir şekilde uymayan ATİGF ve İTİF, kendi beyanlarında da ATİK iradesini tanımadıklarını açık bir şekilde ilan etmişlerdir. En son 2 Ocak tarihli bol imzalı açıklamalarında da; “Sizin kararlarınız ve perspektifiniz bizim nezdimizde artık yok hükmündedir” diyerek, ATİK iradesini tanımadıklarını bir kez daha ilan etmişler ve kendilerini örgütsel yapımızın dışına çıkartmıştırlar.

ATİGF ve İTİF Federasyonlarımız; Avusturya ve İsviçre’yi temsilen, Kongrede Konseye seçilen temsilcileri tanımamak, iki Kongre arasındaki süreçte tek yetkili olan Genel Konseyi tanımayarak, kararların faaliyet alanlarında pratiğe uygulanmaması, sorunların çözümü için Federasyon Yönetim Kurulları ile örgütlenmek istenen toplantı taleplerini ret ederek çözüm için aranan yöntemlerin yollarını tıkamak; merkezi eylemlerde yer almamak, ATİK’in merkezi faaliyeti olan Gençlik ve Tatil Kampına alternatif kamp örgütlemek, iç disiplin ve örgütsel işleyişi hiçe sayarak örgütsel bütünlüğe zarar vermek nedenleriyle;

ATİK tüzüğünün 10 b, 11 a, 17 g maddeleri gereği, ATİK 25. Kongresine kadar, denetim kurulunun da onayıyla üyelikleri konseyimiz tarafından dondurulmuştur. Nihai kararı 25. kongremiz verecektir. 

Tüm üye ve taraftarlarımızı tasfiyeci ve hizipçi anlayışa tavır alarak, ATİK’in bu bölgelerdeki çalışmalarına katılmaya ve görev almaya çağırıyoruz.

12 Ocak 2018

ATİK 24. DÖNEM GENEL KONSEYİ