YDG-MYK | 16 – 01 – 2012 | Antiemperyalist ve antifaşist bir gençlik örgütü olarak militan bir mücadele hattı oluşturmak, bizlerin önünde duran en önemli görevdir. Emperyalist-Kapitalist sistem içine girdiği krizin de etkisiyle, dünyanın dört bir yanında estirdiği işgal ve hak gaspı terörü yeni canlar almaya ve halkları yoksullaştırmaya devam diyor. Yarı sömürge ve sömürge ülkelerde halk bunun vebalini kanıyla/canıyla öderken, emperyalist ülkelerde artan hak gaspları ile süreç, işçi-emekçilerin alehine ilerlemeye devam ediyor. Dün olduğu gibi bugünde geleceği kurmak isteyen Burjuvazinin en önemli yatırımı bireyci, kariyerist, bencil, sorgulamayan, kaderine razı olan, yozlaşan kısacası kendi özüne yabancılaşan genç bir nesil yetiştirmektir.
Doğaldır ki, ezenlerin saldırılarına karşı ezilenler cephesinde mücadele yükseliyor ve her geçen gün sistemin daha fazla teşhir olmasını sağlıyor. Asya’da süren devrimci mücadele, Afrika ve Ortadoğu halklarının isyanı, Avrupa coğrafyasında sokakları arşınlayan işçi-emekçiler, bizlere gelecek on yılın hareketli geçeceğinin işaretlerini veriyor.
Böylesi bir süreçte başta YDG olmak üzere tüm Antiemperyalist ve antifaşist güçlere önemli görevler düşüyor. Bizler, saldırıların arttığı bu süreçte mücadelenin de gelişeceğini biliyoruz. Ancak, baskı ve zulüm politikalarına karşı ayağa kalkan genç nesiller her daim devrimci-demokratik yöne kanalize olmazlar. Genç kitleleri etkileyen onları doğru saflara çeken kurumların varlığı önemlidir. Aksi halde her bunalım dönemlerinde gençliğin safı devrimci-demokratların safı olurdu. Yine tarihten biliyoruz ki, özellikle Avrupa’da birinci emperyalist paylaşım savaşı sonrası gençlik büyük oaranda faşizmin etkisinde kalmıştı. Aynı durum, özellikle Almanya’da faşist terör örgütlerinin beslenmesiyle tekrardan gündeme gelmektedir. Sistemden rahatsız olan genç kesimleri, ırkçı-faşist yapılandırmalara özendirici politikalar devreye sokulmaya devam ediliyor. Kısacası düzen, tüm mekanizmalarıyla saldırılarını bir çıta daha yükseltmişe benziyor.
O halde görev ve sorumluluklarımızın ne derece elzem olduğunu ve tekerar tekrar gözden geçirmemiz gerektiğinde fayda vardır. Tarihin tekerrür ettiği böylesi bir süreçte kongremize giderken, sürecin bilincinde olma, görevlerimiz üzerinde tartışma, poltika belireme ve pratik bir hat çizerek yolumuza daha güçlenerek devam etme kararlığımızı göstermeliyiz.
Bu günlerde her YDG’li kongre süreçlerine hazırlık safhasındadır. Hazırlıkların bireyde başladığını belirmek gerekiyor. Bir YDG’li gelişen olaylara ne denli duyarlı ise, hazırlıklara o denli dört elle sarılır. Farkında olmak, duyarlılık göstermek ve pratiğe geçmek, bizi kuşatan yabancılamaya karşı vurduğumuz en önemli darbedir. En yakınımızdakine mücadelenin gerekliliğini anlaytmaya başladığımız andan itibaren sisteme ilk darbeyi vururuyoruz. Pratiğe geçerek ikinci büyük darbeyi, örgütlü mücadeleyi seçerek üçüncü ve en büyük darbeyi vurmaktayız. Sistemin bizler üzerinde ki etkisi artık örgütsüz gençlere oranla alt seviyelerde kalır.
Her örgütlü birey gibi bizlerde bu aşamaları geride bıraktık, ancak bunun devam etmesi, örgütlü mücadelenin ilerletilmesiyle mümkün olabilir. Şu halde kongrelerimiz, örgütlü mücadelemizin gelişmesi bakımında önemli bir süreci barındırır.
Bizler öncelikle bir senelik muhasebemizi yapmak durumundayız. Bireyden komitelere, MYK’ya kadar tüm organ ve bireyler, bir senelik süreç içinde eksik ve hatalarını ortaya koyabilmeli ve bunlardan ne tür dersler çıkardığını merkeze sunmalıdır. Burada kolektif tartışma esastır, ki eksiklikler daha objektif ortaya konabilsin. Bir senelik sürecin politik ve örgütsel kazanımları bir rapor halinde merkeze sunulması örgüte güçlendiren bir etkendir.
Kongre süreçlerinin bir yanı bu iken, diğer yanıda sürecin siyasi bir analizini yapmak, tartışmak ve teorik sonuçlar çıkarmaktır. Sistemin saldırılarını ortaya koymak, ülkelerde, bölgelerde ve alanlarda nasıl biçimler aldığını somut belirtileriyle belirlemek durumundayız. Örneğin Eğitim alanında yapılan genel saldırılar, A bölgesinde ki üniversitede yada orta öğrenim okullarında nasıl uygulanıyor? Yada, işçi gençliğin yaşadığı sorunlar B fabrikasına nasıl yansımaktadır? Bu sorulara alan örgütlülüğü tarafından verilen cevaplar, sonraki sürecin pratik hattının oluşmasına zemin hazırlar.
Kongre sürecinin bir diğer önemli fırsatı da kitle çalışmasıdır. Perspektif taslağını geniş gençlik kesimine ulaştıran, tartışmalar sürecinde görüşlerine baş vuran ve bu görüşleri bir süzgeçten geçirerek merkeze taşıyan alanlarımızın, ilerleme kaydettikleri geçmiş süreçten yaşadığımı olumluluklardır. Dolayısıyla bu sürecin genç kitlelere ulaşma sloganıyla ele alınmsı bizlerin en temel prensipleri arasında yer alır ve her YDG’li bu prensibe göre hareket eder. A alanında ki üniversitede de, B alanında ki fabrika/meslek okulunda da gençlikle taslak bağlamında tartışmalar yürütmek gerekir.
Kısacası 25-26 Şubat 2012 tarihinde 22. Kongresini gerçekleştirecek YDG’nin en önemli dinamizmi yine YDG’lilerin kendisi olacaktır. Mevcut burjuva saldırılarına her alanda ve özellikle sokaklarda karşı koyuş segileyen bizlerin, politik tartışmalarda da söyleyeceği sözler olmalıdır ve olacaktır da. Madem ki mücade ederken belli oranda bedel ödeyerek sistemin saldırılarına karşı direnişler örgütlüyoruz, neden kendimizi politik olarak yetkinleştirmede burjuvayize yenik düşelim? Pratik duruşumuzun esas olduğunu belirterek söylemek gerekir ki, teorik olarak yetkinleşmeyi de burjuvaziye vurulmuş bir darbe olarak görmek gerekir.
Kongrelerimiz önemli momentlerdir. Bir başka deyişle, aynayı suratımıza tuttuğumuz günlerdir. Yüzleşme sürecidir. Yüzleşme hem YDG içinde hemde genç kitlelerle sağlanır.
Çok konuşup az iş mi yaptık? Çok koşturup az siyaset mi yaptık? Neyi hedefledik, neyi başarabildir? Kazanımız nedir? Halk gençliğine ne anlattık, ne yaptık? Genç kitlelerin eleştirisi nedir? Bu bir senelik süreç içinde YDG’ye yakınlaştık mı? Kendimizi sürekli örgütleme becerisini sağladık mı? Kolektif miyiz, bireysel mi?
Bu soruların cevabını verebiliyorsak gelecek bizimdir, halk gençliğinindir. Buna kesinlikle inanmalıyız.