Yaşadığımız kapitalist toplumdan doğa, insan ve hayvanlar her geçen gün daha fazla nasibini alarak sömürü ve katliam kıskacından geçmekte. İnsan, doğa ve hayvanlara biçilen rol kapitalizmde bir metadan fazlası değildir. En temel haklara bile tahammül yoktur. Böylesi bir kıskaç içerisinde sistemin bizlere aşıladığı ve taşıdığımız alışkanlıklar ve yanlışlarda var. Bu çok doğaldır elbette. Bizlere düşen görev ise bunları tespit edip kolektif çözümler aramaktır.
Dünya sadece insanların değildir!
Sistemin insanlığa aşıladığı bencillik sonucu insanlar dünyanın sadece insanlara ait olduğunu düşünerek hareket eder. Doğa tahribatı ve hayvan haklarına yönelik saldırılar her geçen gün artmaktadır. İnsanlar her geçen gün daha da çoğalmakta, dışımızdaki canlılar hızla azalmakta. Oysaki her canlının gelişim ve yaşam hakkı vardır. Dünya tüm canlılarındır. Kapitalist sistemden ele alırsak, hayvanların sermayeyi geliştirme amaçlı tekeller tarafından nasıl katledilip yaşam hakları elinden alındığını bilmekteyiz. Her saniyede 33 hayvan test laboratuvarlarında katledilmekte. Kürkü, derisi, dişi veya boynuzları için katledilen hayvan türleri bilinmekte. Yalnızca ABD’de her saat 500.000 hayvan, eti için öldürülmektedir. (Rakamların büyüklüğünü çoğu zaman o rakama kadar saymaya başladığımızda anlarız.) İnsanlar için adaleti savunan bizler, hayvanlar içinde savunmalıyız! Hayvan haklarını savunmak sadece söz üzerinde kalmamalı hayatımız içerisinde de ne kadar bu sorunun parçası olduğumuzu farketmeliyiz.
Gelelim tüm bunların yanında bize masum görünen, et, tavuk, balık yeme alışkanlığına. Her birinin üretimi ve tüketimi kendi içinde birer soykırım. Hangi koşullarda üretildiklerini ve ne şekilde katledildiklerini bilmemize rağmen yemekteyiz. Çünkü biz, tabağımızdaki etle, o sevdiğimiz hayvanları ilintilendirmeden büyütüldük.“Çiftlik” isimli bir çocuk bulmacası özgürce oradan oraya koşan tavukları, çiftlik kapısından boynunu uzatmış inekleri, çamurlar arasında neşeyle gülümseyen domuzları gösteriyor. Oysa bugün çiftliklerde yaşanan hayat bu değil. Çiftlik faaliyetlerini hiç de böyle güllük gülistanlık bir havada sürdürmeyen bir ticari tarımsal yapının görüntü ve gerçeklik arasında bir uçurum yarattığını ve devam ettirdiğini söyleyebiliriz.
Her Seçim Politiktir!
Özgür Gelecek mücadelemizin yüklediği görev ve sorumluluklar vardır hepimize. Çalışma tarzımızdan irade yoğunlaşmasına, örgütlü yaşamdan militan kişiliğe kadar belirli kural ve işleyişler mevcut. Hayatımızda gerçekleştirdiğimiz her seçim politiktir. Her seçimin, her adımın ideolojik bir temeli, dayandığı bir siyaseti vardır. Alışveriş yaparken seçtiğimiz ürünlerden bindiğimiz araçlara kadar her seçimimiz politiktir. Zayıfın, ezilenin ve hakkı yenenin yanında olmakta politik bir tercihtir ve biz bunu benimseriz. Bundan dolayı seçimlerimizde dikkat etmemiz gereken noktalar da var elbette. Örneğin beslenme konusunda bilinçli bir beslenme ile bir yemeği nerede yediğimizden ihtiyaca göre yemeye ve ne yediğimize kadar yaşamımızı bilinçli ve planlı taşlar üzerine örmeliyiz. Örgütlü yaşam bunu gerektirir.
Hayvan katliamına, istismarına ve israfına karşı ses olmalı, yememeli!
Bir YDG‘li