Birinci gün – 13 Haziran 2013
13 Haziran akşamından bu yana ATİK’e bağlı ATİF, ATİGF, İTİF, HTİF, Yeni Demokratik Gençlik, Yeni Kadın ve AHM temsilcilerin de bulunduğu yedi kişilik bir heyet Türkiye de iki haftayı aşkın bir zaman
İlk akşam eylemlerin sembolü haline gelen Gezi parkında bulunan Partizan çadırını ziyarete geldik. Arkadaşlarla tanıştık, sohbet ettik, direnişin nasıl başladığını, bugüne kadar nasıl geldiğini, gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini ve bugüne kadar edindikleri tecrübeleri sorduk. Yolun yorgunluğundan o akşam heyetin bir kısmı evlere dağılırken diğer bir kısım Gezi parkında kalmayı ve arkadaşlarla sohbet etmeyi tercih etti.
İkinci gün – 14 Haziran 2013
İlk günün sabah erken saatlerinde Bakırköy’de Belediye-İş sendikasının da yakınlarında bulunduğu Özgürlük meydanında sendikanın örgütlediği bir basın açıklaması için buluştuk. Basın açıklamasının ardından Belediye-İş binasına gidip orda çalışan arkadaşlarla görüşme gerçekleştirdik. Görüşmeye Belediye-İş başkanı Hasan Gülüm’ün yanı sıra farklı sendika çalışanları ve aktivistler de katıldı.
Hasan Gülüm; konuşmasında Gezi eylemlerini değerlendirirken bu olayların tamamen kendiliğinden polis şiddetine karşı bir baş kaldırının sonucu olarak geliştiğini ve çok heterojen ve farklı kesimlerin katıldığı bir eylem olduğunu dile getirdi. İnsanların ilk olarak “kırmızı elbiseli kız” diye eylemcilerin sembolü haline gelen arkadaşımıza yapılan saldırı ve Sırrı Süreyya’nın bu eylemcileri sahiplenme çabaları üstüne dokunulmazlığı olan bir millet vekilinin polis şiddetinin sonucu olarak hastaneye kaldırıldığı haberleri insanların sabrını taşırdığını ve insanların
sokağa dökülmesine yol açtığını belirtti. Bu olayların tamamen kendiliğinden, hiçbir örgütün önderliği olmadan gelişmesi fakat buna rağmen bu kadar direngen ve kararlı bir eylemin ortaya çıkması, insanların halen mücadeleye devam etme isteklerinin en üst boyutta olması eylemin en ilginç noktasıdır. Bu eylemi ÖDP, antikapitalist Müslümanlar, devrimci örgütler, İşçi Partisi, CHP gibi farklı parti ve örgütlerin de zaman içinde sahiplenip eylemlere katılması eylemlere önderlik edemedikleri gerçekliğini ise değiştirmemiştir.
Belediye-İş 2 nolu şube başkanı Hasan Gülüm konuşmasında bu eylemin en güzel yanlarından birinin eylemlere katılmayan, susan, sokağa çıkmaya bile çekinen bir toplumun ayaklanmasının ve hakları için mücadele edince, birleşince neleri başarabileceğini hatırlattığı olgusu olduğunu belirtti. Mevcut gelişmeler insanlara yeniden direnmeyi öğretti. İnsanlar en büyük düşmanları olan korku olgusunu yıkarak artık hiçbir şey onları mücadelelerinden vaz geçtiremeyeceğini sık sık dile getirmekteler. Fakat Sırrı Süreyya ile iyi bir çıkış yakalayan ulusal hareketin maalesef bu konuda gerektiği gibi ısrar gösteremediğini ve genel olarak eylemlere katılmakta ve Güneydoğu’da da eylemler örgütleme konusunda sınıfta kaldığını konuşmasına da ekledi. Geçtiğimiz Pazar günü (9 Haziran) 1,5 milyon insan İstanbul’da sokağa döküldü, insanların bu kararlılığı
sayesinde Taksim ele geçirildi ve polis oradan geri püskürtüldü. Bu eylemler genel olarak ülke genelinde yeni bir dönemin başlamasına yol açtı: korku ile yaratılan sindirme ve baskı politikası yıkıldı. Fakat tüm bu olaylar esnasında işçi sınıfı cephesi ve sendikal örgütlenmelerin de kötü bir sınav verdiğini söyleyerek konuşmasına devam eden Hasan Gülüm sendikaların bu eylemleri genel greve çevirme gücü var iken işverenlerin, devletin suyuna gitmeyi tercih ettiklerini ifade etti.
Ankara’da yaşananlara da değinen Hasan Gülüm aslında en ağır saldırılara Ankara’nın maruz kaldığını fakat aynı zamanda oradaki halkın kararlılığı insanların tekrar tekrar bir araya gelip toplanma imkânını kazandıklarını söyledi.
BEL.İŞ 2 NOLU ŞUBE VE TÜM BEL.SEN. 1 NOLU ŞUBE MITINGI
Genel olarak Türkiye tarihinde bu kadar farklılıkları içinde barındıran eylemlerin bir ilk olduğunu söyleyen Hasan Gülüm ilerici devrimci örgütlerin de bu eylemleri kendi aleyhine çevirip bu mücadeleyi bundan sonra kitlelerle beraber örgütlemesi gerektiğini ekledi. Çünkü gelinen aşamada bu eylemler üç ağacı koruma olgusundan çoktan çıktı. Gezi parkı bir sembol haline geldi,
devletin faşist tutumuna, polisin şiddetine, kürtaj hakkı, alkol yasağı vb. gibi insanların bireysel özgürlüklerinin kısıtlanmasına karşı çıkmak yatıyor bu eylemlerin özünde. Bütün olaylar esnasında taraftar kulüplerinin etkisi de hiç azımsanmayacak boyutta olduğunu konuşmasına ekledi. Ayrıca eylemlerin başladığı zaman burjuva medyanın hiçbir şekilde yayın yapmaması insanları geçmişte yaşanan belli bazı olguları da sorgulamaya başlamasına yol açtı, örneğin Kürt sorunun da olduğu gibi. Bu olaylar ilk defa R. Tayyip Erdoğan’ın gündemi belirleyememesi tam tersine kitlelerin gündemi belirlemesi oldu. Bu olayların nasıl bir sonuç alacağının şu an için belirsiz olduğunu belirten Hasan Gülüm; önümüzdeki 1 Mayıs’ın çok farklı geçeceğini söyleyerek sözlerini noktaladı.
Sohbetin devamında Avrupa’da gelişen dayanışma eylemlerini de Türkiye’deki sendikacı arkadaşlara aktardıktan sonra Türk Hava Yolları çalışanlarının grevini ziyaret etmeye karar verdik.
Haklarını savunmak ve taleplerinin kabul edilmesi için greve başlayan arkadaşlarımızı ziyaret etmek grevde bulunan arkadaşların moraline katkı oldu bize de güç verdi. Beraber çektirdiğimiz fotoğrafların ve vedalaşmaların ardından Gezi parkına geri dönmek üzere grev alanından ayrıldık.Bir seneyi aşkın bir zamandır sendikada örgütlenme hakkını kullanabilmek için çalışma başlatan ve sindirme ve baskı politikasının bir sonucu olarak işten atılan 305 kişinin yaptığı ve 15 Mayıs gününden bu yana Türk Hava Yolları şirketinin hem çalışanlarının hem de müşterilerinin can güvenliği için greve başlayan işçileri ziyarete gittik. THY yönetimi bundan kısa bir süre evvel uçuş personelinin çalışma saatlerini uzatmış ve dinlenme saatlerini kısaltmıştır. Bu çok bariz bir şekilde hem işçilerinin hem de müşterilerinin can güvenliği ile oynandığının kanıtıdır. Greve katılan kişilerle bireysel sohbetlerin yanı sıra AHM olarak sitemizde yayınlamak üzere röportajlar yaptık. Bu röportajlar da ön plana çıkarılması gereken olgulardan bir tanesi bizim de Avrupa’dan bu arkadaşlara nasıl destek olabileceğimiz ve onların sesini Avrupa’da da duyurabileceğimiz noktasıdır.
Gezi parkında tekrar orada olabilmenin coşkusuyla arkadaşların yanına gittik. Buradaki hava görülmeye değer çünkü Gezi parkı insanların tüm farklılıklarıyla tüm alışkanlıklarıyla dayanışmacı ve ortak hareket etme mantığı ile komün bir hayat çerçevesinde beraber yaşayabileceklerinin kanıtıdır. Gezi parkında hiçbir şey para ile satılmamakta. Yemek, içecek, battaniye, üst baş, çorap vb. gibi günlük yaşam için lazım olan şeyler hatta gaz maskeleri ülkenin ve dünyanın her köşesinden gönderilen bağışlar ile sağlanmakta ve orada bulunan insanlara dağıtılmakta. Akşam bizim çadırımızda halay parçaları çalınmaya başladı, gelip geçen halaya katılıyor çok coşkulu ve içten bir hava yayılıyordu Gezi parkına. Hafta sonunun gelmesiyle Park yine çok kalabalıktı. Halaylardan sonra arkadaşlarla çadırda toplanıp sohbet etmeye başladık. Onların buradaki gözlemleri, bizim gözlemlerimiz, yurtdışındaki durum, bundan sonra yapılması gerekenler vb. konular hakkında konuştuk. Bir ara parkın bir köşesinden ıslık sesleri ve sloganlar atılmaya başladı ve dikkatler o tarafa doğru döndü. Herkes merakla seslerin geldiği yöne bakarken sloganlar git gide bize doğru yaklaşmaya başladı. İstanbul Valisinin annelere hitap ederek “çocuklarınızı gelin alın bu parktan” şeklinde yaptığı açıklamadan sonra annelerin de toplanıp parka gitmesi birkaç gündür yaşanan bir gerçek. Her akşam anneler el ele tutuşarak “diren yavrum, annen burada”
sloganlarıyla parktan geçiyorlar.Annelerin direnişe bu boyutta verdikleri destek ciddi bir motivasyon sağlarken aynı zamanda parktaki herkesi duygulandırdı.
Bir ara başlayan sağanak yağmur bile insanların coşkusundan bir şey alamadı. İnsanlar bir taraftan çadırları sağlamlaştırmaya çalışırken diğer taraftan da hep bir ağız olup sloganlar atmaya yağmura kafa tutmaya başladı. Bu arada yağmura inat çadırlardan dışarı çıkıp yağmurun altında dans ederek, sloganlar atarak, R. Tayyip Erdoğan’a karşı şarkılar söyleyenler de oldu. Bunlar da yine insanı gururlandıran, oranın bir parçası olmaktan çok mutlu eden insan kareleriydi. Bizim insanlarımızın, bizim ülkemizin çok güzel ve örnek bir direniş öyküsüdür bu.
Geç saatte heyetimizin yine bir kısmı akşam evlere dağılırken bir kısmı ise Gezi parkında kalmayı tercih etti.
Üçüncü gün – 15 Haziran 2013
Sabah erken saatte kalkıp beraber kahvaltı yapıldı. Kahvaltıdan sonra o gün için yapılacaklar vb. konuşuldu ve görev dağılımı yapıldık. Bu arada Gezi parkına yurtdışında bulunan burjuva basını tarafından da yoğun ilgi gösterilmekte. Biz de heyet olarak birkaç defa buradaki direnişi destekleyen ve bu sebeple Türkiye’ye gelen insanlar olarak olayları kendi açımızdan göstermeye anlatmaya çalıştık.
İzlemlerimizin devamı önümüzdeki günlerde yayımlanacaktır.
HAVA İŞ SENDIKASININ GREVİNDEN GÖRÜNTÜLER:
[youtube id=”16OMEyy0s3c” width=”600″ height=”350″]
DİĞER FOTORAFLAR