MYK | 18 – 09 – 2012 | Üretim araçlarını elinde bulunduran burjuvazi, bu hükmünü korumak için başta gençlik olmak üzere geniş yığınlar üzerinde, bir çok alanda olduğu gibi kültür-sanat alanında da sonsuz bir baskı uygulamaktadır. Egemenler de en az bizler kadar kültür-sanat alanının değerini bilmekte ve buna bağlı olarak tüm alanlarda olan baskısını kültür-sanat alanında da yerini getirmektedir. Genel düşüncelerinin ürünlerini bu alanda fazlasıyla yaratmakta ve bu ürünler her ne kadar niteliksiz ve yapmacık-zorla yapılmış- olsa da gençlik yığınları üzerinde etkisini göstermektedir.
Biz yalnızca burjuva sistemini eleştirmekle yetinemeyiz. Aslolan bu alanda pratik başarı ve kazanımlar uğruna mücadele vermektir. Bu mücadeleyi verirken de teşhirci olmalı, fakat teşhir ettiğimiz kültüre “alternatif” bir kültür sunmalıyız. Stalin’in dediği gibi “sanatçı, insan ruhunun mühendisidir.” Bu alandaki çalışmaları küçümsemek, yaratılacak ürünlere karşı aldırmazlık göstermek, biz genç devrimciler için söz konusu olamaz. Kültür-sanat alanında yaratacağımız nitelikli ürünlerle, ajitasyon ve propagandamızı geniş halk yığınları üzerinde gerçekleştirebiliriz.
Yazacağımız bir yazı, söyleyeceğimiz bir türkü, oynadığımız bir tiyatro oyunu, vs. Bu ürünlere, ciddiye alınacak ve üzerinde düşünülecek bir nitelik kazandırırsak, geniş halk yığınlarına, yarattığımız alternatif kültür-sanat ile genel düşüncelerimizi götürebiliriz. Burada bir şeyin daha önemine dikkat çekmek gerekiyor. Bu da yaratacağımız bu ürünleri -bir bütün yaratacağımız kültür-sanatı- “amaç” için kullanmamamızdır. Kültürel gelişmenin faktörleri, zamanı “esnafça” geçirmeye dönüşebilir. Bunu engellemek ve ayırıcı bir hattın görülmesi için siyasi görüşe gerek vardır. Bizler bu alanı bir araç ve ileri atılmak için bir basamak olarak görmeliyiz.
Bu bağlamda; egemenlerin sistemli ve güçlü bir şekilde saldırdığı, gençliği yozlaştırdığı kültür-sanat alanında, 22 yıldır kesintisiz sürdürdüğümüz Gençlik Kültür Sanat Festivali’mizin önemi büyüktür.
Festivalimiz, bizim en önemli merkezi etkinliklerimizden bir tanesidir. Ve birçok gençle festival çalışmaları sürecinde tanışıyor ve ilişkiler yakalıyoruz. Kuşkusuz ki festivalimizle tanışıp, şu an örgütlü olan bir çok arkadaşımız da bulunmakta. Bunun yanında festivalimiz, kitleye; savunduğumuz, yaşattığımız, geliştirmeye çalıştığımız devrimci halk kültürünü sunmanın ve büyütmenin de bir aracı durumunda. Durum bu kadar açık ve netken, festival çalışmalarımızı yürütürken ve festival için emek vererek ürünlerimizi (şarkı, tiyatro-film gösterimi, halk oyunları, şiir vs.) hazırlarken bunun bilincinde olmadan yapmak, burjuva yoz kültüre karşı, halk gençliğini silahsız bırakmak anlamına gelmektedir. Bize muazzam bir alan yaratan merkezi festivalimiz gibi bir olanağımız varken, bunu kullanmamak, ya da verimsiz bir şekilde kullanmak bizler için büyük bir olumsuzluk olacaktır. Çünkü bu türden bir çalışma tarzı, festivalimizi artık “olağan, zorunlu” bir şey olmasına dönüştürecek, bizim için sadece bir gelenek olarak yapılan bir etkinlik haline getirecektir. Şüphesiz ki festival özgülünde anlatmaya çalıştığımız bu türden bir kültür-sanat çalışması, olması gereken bir kültür-sanat çalışması değildir. Bunun yanında, varolan bir kültür-sanat çalışması, göçmen gençlikle iletişim kurma, ilişki yakalama araçlarımızın başında gelmektedir. İşte tam da burada, siyasal-örgütsel gücümüzün bir yansıması olacak olan bu çalışmanın önemi açığa çıkmaktadır. Bu şekilde ilişki yakalayacağımız kitleye, anlattığımız/pratikte uyguladığımız kültür-sanat anlayışımızla alternatif olabileceğimizi göstermeliyiz. Bunu gösterebil mek için kuşkusuz bu konuda kendimizi geliştirmemiz gerekmektedir.
Dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise “sorumluluk”. Yine örgütümüz içerisinde de açığa çıkan bu sorunun özü ideolojiktir ve örgütlü bir şekilde aşılabilir. Kültür-sanat alanında yazacağımız bir yazıyı, festival/gece için hazırlayacağımız bir ürünü ciddiye almayıp sırf “zorunlu” diye niteliksiz bir şekilde hazırlamamız olumlu bir sonuç vermeyecektir. Tersine, kitlelerde bu işi -dolayısıyla bir bütün devrimci mücadeleyi- ciddiye almadığımız yönünde bir kanı oluşacaktır. Bu nedenle, kitlelere samimiyetimizi, bilimsel, gerçek doğrularımızı anlatmada kültür-sanatın gücünü kavramamız olmazsa olmazdır.
Biz, ürettiğimiz değerlerin ; insanları geliştirmenin, mücadeleyi büyütmenin, daha özgür bir gelecekte yaşamın birer özneleri olarak görmekteyiz. Dolayısıyla da yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi kültür- sanatı da YDG olarak anti-emperyalist, anti-faşist bir kavrayışla ele alarak bugünlere gelmiş durumdayız. Yaşattığımız tüm bu değerler içerisinde halk gençliğine olanaklar yaratmaya çalışmalıyız. Demokrasi mücadelesindeki bu mevziyi, bu mücadeleye layık bir şekilde korumak ve geliştirmek için çalışmalarımıza gereken önemi vermeli, « Halkın Sanatçısı, Halkın Savaşçısıdır ! » şiarıyla varolan potansiyelleri açığa çıkarmalıyız.
22. Gençlik Kültür Sanat Festivali’mizi bu bilinçle örgütleyelim!
*Bu yazı Mücadele gazetesinin 222. sayısında yayınlanmıştır.