TÜRKİYE | 14 – 10 – 2012 | Faşist devlet gerçekliğinin kendini an be an hissettirdiği süreçlerden geçiyoruz. Uyanılan her günün ezilenler cephesinde zulüm olarak kodlandığı tartışmasız. Sürecin devlet cephesindeki şiarının ise “yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” niteliğinde olduğu yeteri kadar açıktır. Kanıt arayanlar İHA’larla katledilen 34 Kürt köylünün yanan bedenlerine veya katledilen Kürt çocuklarının paramparça edilen yüreklerine bakabilirler; orada hamuru faşizm olarak yoğrulan devlet gerçekliğiyle yüzleşmek için istediklerinden daha fazla kanıt bulacaklardır. Ve bunun yanında Roboski’de katledilen çocuklardan ikisinin birbirlerininkini sımsıkı tutan ellerine veya katledilen Kürt çocuğun polis panzerine fırlattığı taşa baktıklarındaysa geleceğin şifrelerini göreceklerdir.
7. Konferansımız; faşizme karşı mücadelede kararlılığın ilanı olmalıdır! Geleceğin şifrelerinin savaşarak çözüldüğü hâlihazırdaki savaş pratiğinden çıkarılan en somut olgudur. Bu olgunun güçlendirilmesi, gelecek için mücadele edenlerin savaşma pratiğinde gizlidir. Egemenlerin açıktan davet ettiği savaşa katılımın herhangi bir biçim ve düzeydeki aciliyeti, bu davetin her türlü engellemeye açık, yok sayma ve yok etme niteliğinde olmasındandır.
Ülkemizde güzele dair olan her şeye sinen kan kokusu, faşizmin açıktan ifadesi olurken, ona karşı mücadele edenlerin önümüzdeki süreçte atacağı adımlar önemli bir işleve sahiptir. Başta Kürt ulusundan olmak üzere bir bütün halk gençliği üzerinde estirilen terör dalgasına karşı verdiğimiz mücadelede 7. Konferansımız mütevazı bir adım olmakla birlikte, bu mücadelede kararlılığının bir kez daha ilanı olmalıdır. Bu noktadan doğru devletin kırmızıçizgilerinin esaslı halkalarından olan Kürt ulusal sorununa daha fazla “dokunacak” ve faşizme karşı öncelikli olarak bu kanallardan doğru bir karşı koyuş örgütleyeceğiz.
7. Konferansımız; halk gençliğinin öfkesini örgütleme iddiası taşımalıdır! Savaşanların yanında daha fazla savaşarak adımlanacak olan yollarda bulunan türlü engeller kendisini ortadan kaldıracak olanları beklemektedir. Faşist devletin türlü araç ve yöntemle davet ettiği savaş kaçınılmaz olmakla birlikte ezilenlere özelde de halk gençliğine tarihsel görevler yüklemektedir. Devrimci bir gençlik örgütü olarak halka yönlenen her saldırıya örgütleyeceğimiz karşı koyuş son derece önemlidir ve bu karşı koyuşta bir bütün halk gençliğinin duracağı nokta tayin edici olacaktır.
Faşist devlet gerçekliği içerisinden yönelen her saldırıya karşı koyuş örgütlemek ancak bir öfkenin sonucu olarak gerçekleştirilebilir. Örneğin, eşit, parasız, bilimsel, anadilde bir eğitim için öğrenci gençliğin mücadeleye seferber edilmesine ancak ve ancak bir öfke vesile olabilir. Bizim görevimiz; herhangi bir düzeyde duyulan bu öfkeyi örgütlemek, yeni öfke kanalları yaratmak olmalıdır.
Devrim mücadelesi oldukça zordur ve yoğun bir emeğe ihtiyaç duyulmaktadır. Bizim görevimiz; bu yoğun emeğe, öfke duyan herkesin bir biçimde takviye güç olmasını sağlamaktır. Ne de olsa bu zorlu yolu kolaylamak için herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Hâkim olan yaklaşım biçimimizin eksikleri ve hataları kavramada yanlış bir çizgide olduğu görülmelidir. Eksiklere, hatalara rağmen ve bunlarla birlikte herkesin bir şeyler yapabileceği unutulmamalıdır. Halk gençliğinin saflarımızda mücadele etmesi için tepeden tırnağa devrimcilikle donanmış olması gerekmemektedir. Devrimcileşmenin anlık bir mesele olmadığı, saflarımızda değiştirilip dönüştürülme süreciyle sağlanabileceği kavranmalıdır. Burada eleştiren ama yıkıcı olmayan bir sürecin örülmesi şarttır.
Devrimci bir gençlik örgütü olarak YDG’nin 7. Konferansı’na hazırlık süreci bu formülün çözülmesine yönelik adımlarıyla başlamaktadır. Bu formül, halk gençliğinin sisteme duyduğu ve duyacağı öfkenin devrim mücadelesine kanalize edilmesinde önemli bir işleve sahiptir. Bu yolla dar kalıplardan kopuş sağlanabilecek, farklılıklar doğru kavranabilecektir.
7. Konferansımız; egemenlere korku, halk gençliğine umut olmalıdır! Ezilenlerin binlerce yıl öncesine dayanan acılarının dünyanın çeşitli yerlerinde açığa çıkardığı güç, egemenleri büyük bir korku içerisine sürüklemektedir. Ortadoğu ülkelerinden Avrupa ülkelerine, Hindistan ve Nepal’den ülkemize ezen ve ezilenler cephesinden herkes, halkın büyük öfke patlamalarına tanıklık etmektedir.
Ve bu öfke patlamalarında gençlik, belirgin bir yerdedir. Şili’ de öğrenciler devletin eğitim politikalarına karşı sokakları boş bırakmazken, ülkemizde özelde Kürt Ulusal Hareketi’yle anadilde eğitim mücadelesi önemli bir noktaya gelmiştir. Sayabileceğimiz onlarca örnek egemenleri daha fazla saldırıya itmekte ve bu saldırının ilk halkası umutsuzluk tohumlarının halka serpilmesiyle oluşturulmaktadır. Özgür bir gelecek için veya akademik-demokratik bütün taleplerimiz için mücadelenin “olanaksızlığı” düşüncesinin varlığı sır değildir. Konferansımızla birlikte öreceğimiz yeni süreç, bu “olanaksızlığı” değiştirmenin, halk gençliğinin bir çıkar yolu olabilmenin adımlarını hızlandıracağımız bir süreç olmalıdır. Konferansımız “umut kavgada” sloganının halk gençliğinde bulacağı yankıyı güçlendirmelidir.
7. Konferansımız; İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yılında onun izinden yürüme pratiğini büyütmelidir! Ülkemiz komünist hareketinin 40. mücadele yılını kutladığı şu dönemlerde konferansımız, böylesi bir önemli sürecin yanında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 40. yılını karşılayacak bir dönemde, Aralık ayında gerçekleşecektir.
İbrahim yoldaşın, bilimsel tespitlerinin “5 temel belge ve 11 temel ilke”nin dışına da taşan ve güncel boyutuyla, devrim mücadelesinin önemli bir halkasını yakalayan bir nitelikte olduğu kendini giderek doğrulamaktadır. Bu nedenle onun görüşlerinin, güncele dair yüklediği görevlerin tartışılması yalnızca katledilişinin 40. yılı ile ilgili değildir. Bu durum, tespitlerinin anın ve geleceğin yakalanmasında taşıdığı anlamın kendini daha fazla doğruluyor olmasından ileri gelmektedir. Bu nedenle Konferansımız, komünist önder İbrahim Kaypakkaya’ya atfen yapılacak, süreç böylesi bir coşku, inanç ve kararlılıkla ele alınacaktır.
Hazırlık süreci de dâhil 7. Konferansımız, örgütlenme ve örgütleme sorunlarımızın hedef tahtasına oturtularak var olan örgütlülüklerimizin güçlendirildiği, yeni örgütlülüklerin yaratıldığı bir nitelikte olmalıdır. “Kitlelerin inisiyatifini açığa çıkarma” yaklaşımımızı hayata geçirmeli, sürekli hale getirmeliyiz.
Burada sürecin özgün durumları, aciliyetli ihtiyaçları da göz ardı edilmemelidir. Suriye halkı üzerinden somutlanan emperyalist saldırganlığa karşı halk gençliğinin öfkesini örgütlemek esaslı görevlerimizden birini oluşturmaktadır.
Yeni Demokrat Gençlik