Emperyalist- kapitalist sitemin ciddi krizler yasadığı ve buna paralel olarak da ırkçıklık ve faşizmin artığı bir süreçten geçiyoruz. Bu sürecin en fazla karşılık bulduğu ülkelerin başında Almanya gelmektedir. Uzun bir süredir Almanya’da neo-nazi gruplar açıktan örgütleniyor ve göçmenlere yönelik saldırılarını artırıyorlardı. Son yaşanılan Hanau katliamıyla birlikte artan saldırırılar katliama dönüştü. Elbetteki bu katliama zemin yaratan alman devletidir. Irkci partileri yasallaştırarak ırkçılığı meşrulaştırmaktadır. Fakat bu katliamdaki en büyük pay açıktan göçmen karşıtlığı yapıp ve göçmenleri hedef gösteren AfD’dir.
2013’de kurulmasına rağmen göçmen karşıtlığı söylemleriyle kısa sürede kitlelerde karşılık bulan AfD, son yapılan seçimlerde oylarını ciddi bir şekilde artırmıştı. Oylarını artırmakla kalmayan AfD, son süreçte Alman siyasetine de yön vermeye başladı. Thüringen seçimleri de bunu net bir şekilde gösterdi. Die Linke adayının seçilmemesi için CDU ve FDP ile ittifak yapan AfD, FDP adayının başkan yapılmasının önünü açmıştı. Bu durum bize şunu net olarak göstermektedir ki AfD Alman siyasetinin bir izleyicisi değil parçası hatta yönlendiricisi olmaya başlamıştır. Yaşanılan süreç AfD’yi güçlendirirken aynı zamanda bu partinin kitleler nezdinde demokratik bir parti olduğu düşüncesi ortaya çıkarılmak istenmiştir. Yine bu süreç AfD’nin iktidara hazırlanma sürecidir. Ancak bizler biliyoruz ki AfD tescilli faşist bir partidir. Son yaşanılan Hanau katliamı da net bir şekilde bunu göstermektedir. Her defasında göçmenleri hedef gösteren AfD, seçim çalışmalarında da nargile kafeleri hedef göstermişti. Bu söylem kitlesinde karşılık bulmuş ve Hanau’da iki nargile kafeye yapılan saldırı sonucunda 5’i Türkiye kökenli olmak üzere 9 göçmen katledilmişti. Yapılan bu katliam sonrası Almanya’da binlerce kişi sokaklara çıkarak, protesto etmişti. Yapılan eylemlerde katliam baş sorumlusu AfD teşhir edilmiş ve AfD’ye karşı Alman devletinin harekete geçmesi çağrısı yapılmıştı. Yine birçok siyasetçi bu konuda bir çağrı yapmıştı. Yapılan bu çağrılar sonucunda Anayasayı Koruma Örgütü (BfV) Almanya için Alternatif partisinin radikal “Flügel” kanadının izlenmesine karar verdi. BfV Başkanı Thomas Haldenwang, Berlin’de düzenlediği basın toplantısında söz konusu AfD kanadının “radikal amaçlar güttüğünün tespit edilmesi” üzerine izleneceğini duyurdu. “Flügel” adlı oluşumun 7 bin üyesinin olduğu ve bu sayı 2019’da 35 bin toplam üyesi olan AfD’nin yaklaşık yüzde 20’sine tekabül ediyor. Alman devletinin attığı bu adım olumlu gibi görünsede ırkçılık ve faşizmle mücedele bir karşılığı olmayacağı bizler açısından bilinen bir gerçekliktir. Öncelikle şunu vurgulamamız gerekiyor ki “AfD içinde radikal bir grup” söylemi kesinlikle yanlıştır. AfD içinde bulunan herkes yabancı düşmanlığına onay vermektedir ve bu anlamıyla bahsedilen ‘‘radikal’’ grup içerisindedir. Bu söylem sanki AfD içerisinde bir grup ırkçı geriye kalanların hepsi demokrasi sevdalısıymış düşüncesi oluşturmaktadır. Sağ görüşleri bir sınıflandırma içine koymak yanlıştır. Sağ görüşün ılımlısının da radikalininde varacağı yer faşizmdir. Bugün ırkçılık ve faşizmle mücedele edilmek isteniyorsa sadece “radikal bir grup” ile değil bir bütün AfD ile mücadaele etmek gerekmektedir. Bu doğrultuda bakılınca Alman devleti hedef şaşırtmak istemektedir. Diğer bir nokta ise bu radikal grup, AfD içinde bir tedirginliğe yol açmış ve bu radikal grubun tasfiye edilmesi parti içinde konuşulmaktadır. Bu söylemin yayılmasının sebebide bu grubun tasfiye edilmiş gibi gösterilip, partinin radikal gruplardan temizlendiği düşüncesini oluşturmaktır. Böylece AfD demokratik bir parti olmuş olacak. Ancak bizim açımızdan karşılığı olmayan bu hamlenin kitlelerde karşılığı olmayacağı açıktır. AfD’nin misyonu hiçbir zaman değişmeyecektir. Son olarak şunu söylemek gerekir ki Alman devletinin ırkçılık ve faşizmle mücadele etme isteği yoktur ve alınan bu karar sadece göz boyamadır.
Geçmişte yaşanılan birçok katliamı örtbas eden, NSU davasının kamoyuna açılmasını engelleyen bir devlet ırkçılıkla mücadele edemez. Birçok istihbarat görevlisinin neo-nazi örgütlerine yardım etmesine göz yuman, devletin birçok askerinin ve polisinin faşist örgütlenmeler içinde olmasına izin veren bir devlet faşizmle mücede edemez.
Alınan son kararda bu anlamda göçmenler ve Alman halkı nezdinde bir karşılığı yoktur. AfD ve alman devletinin işbirliği yaptığı bu süreçte anti-faşist ve anti-emperyalist gençlik olarak AfD’yi bulunduğumuz her alanda teşhir etmeye devam edeceğiz. Bugün en geniş antifaşist cepheyi kurmak demek özelde AfD ile genelde faşizmle mücadele etmenin en önemli yoludur. Bu anlamda tüm anti- faşist gençliği mücedelemize omuz vermeye faşizme karşı mücadeleye çağırıyoruz.
Almanya Ülke Gençlik Komitesi