Yeniyi yaratmak ve hatta onu yaratma cesaretini göstermek çok zaman kahramanlara atfedilmiş bir özelliktir. Oysa kahramanlar halk gençliği içinde filizlenmiş devrimci iradeden başkası değillerdir. Şüphesiz bu irade çorak topraklarda kendiliğinden yeşermez. Burjuva bakış açısıyla(ister istemez ve hatta direkt olarak feodal ve mistik inançlara dayalı bir biçimde) yazılan kahramanlık öyküleri bu iradenin mucizevi bir irade olduğunu iddia etse de bu irade şüphesiz Spartaküs’lerden, Amazon Kadınlardan, Şeyh Bedrettin’lerden, Pir Sultan’lardan, Sibel Yalçın’lardan, Erdal Eren’lerden, Yetiş Yalnız’lardan, Gamze Gül Kaya’lara örgütlü bilinçle yoğrulmuş bir iradedir. Bu örgütlü bilinç şüphesiz her defasında (Marksizm gibi) bilimsel bir iradeye dayanmaz ancak sınıfsal çelişkilerini gün yüzüne çıkaran ve mücadeleye cürret eden bir iradeye dayanır. Geçtiğimiz günlerde Köln’de gerçekleşen eğitim ve tatil kampında bunu kendi adıma birkez daha anladım. Tek başına kitaplar okuyup, birbiriyle tartışmaktan öte birlikte yaşarken karşılaştığımız günlük sorunlarla baş etmeyi de öğrendiğimiz bu süreç biz YDG’liler açısından Yunanistan süreci ardından en öğretici süreç oldu.
Şüphesiz bu kampı değerlendirirken tek başına 26. Dönem MYK’mıza övgüler yağdırmayacağım. Başta Köln alanında faaliyet yürüten Yeni Kadın ve ATİK emekçileriyle her alandan gelen katılımcı ve izleyici yoldaşlara teşekkür etmek gerekiyor. Aynı zamanda eğitimi gerçekleştirdiğimiz binada yaşayan ve bize her türlü desteği sunan arkaşımıza da gençleri uyandırayım derken yanlışlıkla odasına girdiğim için hem bir özür borçluyum hem de desteklerinden dolayı teşekkür etmem gerek. Bu teşekkürlerin ardından, değerlendirme toplantısında genç bir yoldaşın da belirttiği gibi “güzeldi ama her zaman daha güzeli olabilir”. Başta kamp alanının temiz ve teripli kullanımı olmak üzere, sabah sporlarının eksikliği (üstelik spor için çok uygun hem kapalı hem açık mekanın bulunmasına rağmen) ve gece geç saatlere kadar “takılmamak” gibi bir çok eksilik kamp süresince eleştirilebilecek şeylerdendi.
Yatakhanelerin önceden düzenlenmesi, yemeklerin en azından kolektif tüketimde mümkün olduğunca vegan seçilmesi ve kola, enerji içeceği gibi şeylerin kamp süresince tüketilmemesi gibi kurumsallaşmış kuralların ve yöntemlerin eksikliği de şüphesiz göze çarpan eksikliklerdendi. Yine az sayıda da olsa bazı katılımcıların kolektife ilgisizliğini gidermek yönünde yeteri kadar adım atılmamış olması da bu eksikliklerden. Bu eksiklikler şüphesiz tek başına sorumlu yoldaşlardan değil her birimizin bu eksiklikler karşısında birer inisiyatife dönüşmemizdendi.
Benim ilk etapta kamp ardından düşündüklerim bunlar oldu. Bununla birlikte kolektifimizin her geçen gün öğrendiği ve öğrenme yönünde şimdilik az sayıda olsa da giderek artan cüretkar bir gençlik yetiştirdiği de göze çarpan bir gerçekti. Uzun yıllar faaliyet yürütmesine rağmen değişim yönünde samimi bir adım atmaktan geri duranlar elbette olacaktır ancak bununla birlikte öz eleştiriyi hem doğru şekilde uygulama hem de sadece kendisini değil çevresini de değiştirme yönünde istekli yoldaşların varlığı örgütlü iradeye olan inancımızı yükseltme yönünde oldukça iyi oldu. Bir durum her zaman, hayatın her alanında hem olumlu hem de olumsuz yönleriyle değerlendirilmelidir. Bu kampı değerlendiriken de başından beri böyle bir yöntem izlemeye çalışıyorum. Yakında gerçekleşecek olan LLL eğitim kampında bir adım daha öteye gidebilmek adına bu tür deneyimlerin paylaşılması hem MYK’mızın önünü açacaktır hem de bizlerin zihnini.
Biraz önce yukarıda saydığım sorunlarla birlikte gözüme çarpan olumluklar da sıralamakla bitmeyecek. Özellikle ilk gençlik çağındaki yoldaşların bilinç ve kendini ifade etme yöntemleri oldukça cesaret vericiydi. Çeviri yapılmasını talep ederek konuştular ve dil sorununun içimizde aslında çok ciddi bir mesele olmadığını meselenin kaç yaşında olursak olalım politik düşünebilmek olduğunu gösterdiler. Söyledikleri şeyler bunlar değildi. Şüphesiz bu benim kendi çıkarımım. Onlar sistemin bizi nasıl çembere aldığını, kitle faaliyetinin neden önemli olduğunu, toplumsal cinsiyet ayrımcılığına karşı herkesin gücü yettiğince nasıl mücadele edebileceğini gösterdi. Ama bizim anlamamız gereken yukarıda belirttiğim politik düşünme yeteneğin de bunlarla birlikte iyice kavranması gerektiği.
Bir başka olumluluk birbirimizi kırdığımız durumlarda iletişim sorununun nasıl çözüleceğine dair daha olumlu yöntemler izlemiş olmamız. Sistemin içinden geldiğimiz için şüphesiz hepimizi olumsuz yönde etkilendiği milyonlarca şey var. Bunlar da ciddi bir iletişim sorununa sebep oluyor. Ancak bu kampta sorumlu arkadaşlarla konuşulması ve benzeri yönlü adımlar atılması bu sorunu aşmaya yönelik tavrımızın kanıtı. Yine kamp bitişinde birçok arkadaştan duyduğumuz “böyle kamplar daha sık olmalı, program çok iyi ayarlanmıştı, sıkılmadık ve öğrendik, keşke birkaç gün daha uzun olsaydı” sözleri artık eskisine oranla daha verimli kamplar örgütleyebildiğimizin bu silkelenme ve kendine gelme sürecinde daha fazla farkında olmalı ve olumsuzlukları giderip olumlulukları çoğaltmaya yönelik daha iradeli adımlar atmalıyız.
Her yoldaşın bizim gibi etten kemikten ve bu sistemin içinden olduğunu unutmadan ve gerilikleri ile uzlaşmadan attığımız her adım sadece o yoldaşı değil bizi ve beraberinde kolektifimizi de güçlendirecektir. Hambi ziyaretimiz sırasında duyduğumuz küçük burjuva yaklaşımlar şüphesiz tek başına bu cümleleri kuran yoldaşların sorunu değildi. Bu yaklaşım kolektifimizin daha az tüketmek, sistemin sunduğu sahte konfor anlayışını yerle bir etmek, ormanların ayakkabılarımızdan daha değerli olduğunu anlamak yönlü tartışmalar örgütlemesi ve bunları politik çizgimiz doğrultusunda iradeye dönüştürmesi ile yok olacaktır. Mülteciler, LGBTİ+’lar, tecavüz, kadınlar, veganlar gibi konularda “espri mahiyetinde” de olsa dalga geçmenin, nereye tekabül ettiğini örgütsüz bir genç şüphesiz anlayamaz. Ancak kolektifimize yüzünü dönmüş her arkadaşın bunu anlayacak zihin yapısı da olgunlaşmaya başlamış demektir. Bu nedenle yılmadan, uzlaşmadan bu yönü değiştirmeye yönelik adımlar atılması önemlidir. Daha önce de belirttiğim gibi bu yalnızca karşımızdaki için yaptığımız bir şey değildir. Aynı anda hem bizi hem de kolektifimizi ileriye taşır. Tartışma kültürü üzerine yürütülen atölyenin sunumundan anladığım da özünde bu olmuştur. Bazen vurup kırarsınız bazen yavaş yavaş eriterek yok edersiniz. Önemli olan doğru taktiği geliştirmek ve iletişim kanallarını açık tutarak çok yönlü düşünebilmektir. Olmadığı yerde kangren olmuş organı kesip atmayı ve yoluna kan kaybına rağmen devam etmeyi bilen bir geleneğin ardılları olarak önce sonuna kadar mücadele ve ardından kesip atmamız gereken yeri doğru hesaplamak da yeniden filizlendirmemiz gereken bir politik anlayış olmalıdır.
Eğitim ve tatil kampının bir başka olumlu yönü ise yine değerlendirmede genç bir yoldaşın dediği gibi atölye konularının güncelliği ve çeşitliliği katılımın aktifleşmesinde ciddi bir rol oynadı. Sürekli eksikliğini çektiğimiz ancak rahatımızı bozmamak adına “yoldaş ben onu yapamıyorum ya” diye yapmaktan kaçığımız afiş hazırlama meselesinin teknik eğitimini almaya başlamamız ve bu işleri artık bahane üretmeden telefondan dahi çözebileceğimizi öğrenmemiz de ileride yapacağımız etkinliklerde işimizi kolaylaştıran büyük bir adım oldu. Belki insanlık için küçük ama benim için büyük bir adım.
İnsan çoğu zaman daha fazla sorumluluk ve hareket gerektirdiği için öğrenmekten kaçar. Çünkü öğrenmek beraberinde eyleme geçme zorunluluğunu da getirir. Çünkü insan bildiği herşeyden sorumludur. Yanlışa ve haksızlığa ses çıkarmak zorundadır. Bu nedenle yıllarca “Alevilerin gerçekten yemeğe kıl atıp atmadıkları” binlerce insan tarafından sorgulanmadan biat edilmiş bir yalandır. Öğrenmeye kapalı insanlar hangi kesimden ya da sınıftan olursa olsun iş yapmaktan da kaçan ya da düzeni bozulmasın diye uğraşan benzer profildeki muhafazakar insanlardır. Bu kadın sorununu anlamakta ayak direyen, LGBTİ+’ların sorunlarını tartışmaya göz kapatan zihniyette de aynıdır.
Öğrenmekten ve yeniden kaçan insan en büyük silahını, beynini “toprağa gömmüş bir savaş kaçkınıdır”. Mesele her zaman ne kadar çok iş yaptığımız değildir. Yaptığımız işin nereye hizmet ettiği, konforumuzu bozmaması için nasıl formüle edildiği ya da edilmediği de aynı derecede önemlidir. Bu eğitim kampında toplumsal cinsiyetten kitle faaliyeti yürütmenin önemine kadar geniş bir yelpazede örgütlenen atölyeler de tam da bu konforumuzu bozmaya yöneliktir. Hambi ziyaretinde kirlenen ayakkabılarımızın bize verdiği ders tam da bu olmalıdır.
Bu kampın bendeki en kısa şekilde değerlendirmesi biraz dağınık gibi dursa da en derli toplu şekilde bu oldu. Kampı eksiklikleri ile beraber başarılı bulduğumu birkez daha belirtmek istiyorum. Umarım sonraki kamplarda spordan uykuya, temizlikten teknik hazırlığa kadar katılan 50 küsür genç daha kolektif bir şekilde görev alır ve kolektifimizin niteliksel büyümesine birbirinden değerli katkılarını eklerler.
Toplumsal Çürüme ve Yabancılaşmaya Karşı #ÇareDireniş
Bir YDG’li